Çocukluk dönemi, bireyin duygusal, sosyal ve bilişsel gelişiminin temellerinin atıldığı, hayat boyu sürecek etkilerin şekillendiği kritik bir evredir. Bu dönemde yaşanan deneyimler, özellikle aile içinde kurulan ilişkilerin niteliği, çocuğun gelecekteki zihinsel sağlığı, sosyal uyumu ve kişilik yapısı üzerinde derin izler bırakır. Sağlıklı bir duygusal gelişim, çocuğun kendine güvenini geliştirmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurması, stresle başa çıkma mekanizmaları geliştirmesi ve yaşamın zorluklarıyla mücadele etmesi için elzemdir. Ancak, günümüz dünyasının getirdiği hızlı yaşam temposu, artan stres seviyeleri ve değişen aile yapısı, çocukların duygusal sağlığını tehdit eden önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelinde milyonlarca çocuk çeşitli zihinsel sağlık sorunlarıyla mücadele etmektedir ve bu sorunların çoğu erken çocukluk döneminde ortaya çıkmaktadır. Bu durum, ailelerin çocuklarının duygusal sağlığına gösterdikleri ilgi ve desteğin önemini daha da vurgular.
Aile, çocuğun hayatındaki en önemli sosyal çevredir ve çocuğun duygusal gelişiminde belirleyici bir rol oynar. Aile içinde yaşanan olumlu ve destekleyici bir ortam, çocuğun güven duygusunun gelişmesine, öz saygısının artmasına ve sağlıklı bir benlik imajı oluşturmasına katkı sağlar. Sevgi dolu bir aile ortamında büyüyen çocuklar, duygularını daha kolay ifade edebilir, sorunlarıyla başa çıkma becerilerini daha rahat geliştirebilir ve sosyal ilişkilerinde daha başarılı olabilirler. Aksine, aile içi çatışmalar, şiddet, ihmal veya istismar gibi olumsuz deneyimler, çocuğun duygusal gelişimini ciddi şekilde olumsuz etkileyebilir. Bu durum, anksiyete bozuklukları, depresyon, davranış sorunları, düşük öz saygı ve sosyal uyum sorunları gibi çeşitli psikolojik sorunların gelişme riskini artırmaktadır. Örneğin, kronik stres altında büyüyen çocuklar, yetişkinlikte kalp hastalıkları, obezite ve diyabet gibi fiziksel sağlık sorunlarına da daha yatkın olmaktadırlar.
Bu çalışmada, çocuklarda duygusal sağlık ve aile ilişkileri arasındaki karmaşık ilişkiyi ele alacağız. Aile yapısının, ebeveynlerin yetiştirme tarzlarının, iletişim kalitesinin ve aile içinde yaşanan olumlu/olumsuz deneyimlerin çocukların duygusal gelişimine olan etkisini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Ayrıca, çocukların duygusal sağlık sorunlarının erken teşhis ve müdahalesinin önemini vurgulayarak, ailelere ve uzmanlara yönelik pratik öneriler sunacağız. Araştırmamız, güncel literatür taraması, istatistiksel veriler ve çeşitli örnek olay incelemeleriyle desteklenecektir. Hedefimiz, ailelere çocuklarının duygusal sağlığını desteklemek ve olası sorunların önüne geçmek için gerekli bilgi ve becerileri kazandırmak, aynı zamanda uzmanlara, çocuklarla ve aileleriyle daha etkili çalışabilecekleri yöntemler sunmaktır. Çocukların sağlıklı bir geleceğe sahip olmaları için, güçlü ve destekleyici aile ilişkilerinin önemini bir kez daha vurgulamayı amaçlıyoruz.
Çocuklarda Duygusal Gelişim
Çocukların duygusal gelişimi, sağlıklı bir yetişkinliğe geçiş için temel bir yapı taşıdır. Doğumdan itibaren başlayan bu süreç, çocuğun kendisini, başkalarını ve çevresini anlamasını, duygularını düzenlemesini ve ifade etmesini içerir. Bu gelişim, aile ilişkileri, sosyal çevre ve yaşanan deneyimler tarafından şekillendirilir. Sağlıklı bir duygusal gelişim gösteren çocuklar, empati kurabilir, stresle başa çıkabilir, sağlıklı ilişkiler kurabilir ve yaşamın zorluklarıyla daha kolay mücadele edebilirler.
Bebeklik döneminde, temel duygular (mutluluk, üzüntü, öfke) ortaya çıkar ve anne-baba ile olan güvenli bağlanma, çocuğun duygusal güvenliğinin temelini oluşturur. Güvenli bağlanma sağlayan ebeveynler, çocuklarının duygularını anlamaya ve desteklemeye çalışır, ihtiyaçlarını karşılar ve duygusal olarak yanıt verirler. Bu dönemde, yüz ifadeleri ve beden dili yoluyla duygularını ifade etmeye başlayan bebekler, empatinin ilk temellerini atarlar. Araştırmalar, güvenli bağlanmanın çocukların sosyal ve duygusal gelişiminde önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Örneğin, Amerikan Psikoloji Birliği’nin yaptığı çalışmalara göre, güvenli bağlanma gösteren çocuklar, daha yüksek öz saygıya, daha iyi sosyal becerilere ve daha az davranış sorununa sahiptirler.
Okul öncesi dönemde, duygusal yelpaze genişler ve çocuk, korku, kıskançlık, suçluluk gibi daha karmaşık duyguları deneyimler. Bu dönemde, duygusal düzenleme becerileri gelişmeye başlar. Çocuk, öfkesini kontrol etmeyi, üzüntüsünü ifade etmeyi ve korkularıyla başa çıkmayı öğrenir. Ebeveynlerin bu süreçte çocuğa rol model olması ve duygusal zeka geliştirmelerine yardımcı olması çok önemlidir. Örneğin, çocuğun duygularını adlandırmasına yardımcı olmak, duyguların normal olduğunu vurgulamak ve sağlıklı başa çıkma mekanizmaları geliştirmelerine destek olmak çok önemlidir. Örneğin, bir çocuğun oyuncaklarından birini arkadaşının kırması sonucu oluşan öfkesini, Anlıyorum, çok kızgınsın çünkü oyuncağın kırıldı diyerek adlandırarak, sonrasında ise daha sakin bir çözüm bulmak için birlikte çalışılabilir.
İlkokul ve ergenlik dönemlerinde ise, sosyal etkileşimler ve akran ilişkileri duygusal gelişimi daha da şekillendirir. Çocuklar, sosyal beceriler geliştirir, empati kurmayı öğrenir ve öz-farkındalıklarını artırırlar. Bu dönemde, sosyal baskı ve kimlik arayışı gibi zorluklarla karşılaşabilirler. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin, çocukların bu zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olması, duygusal destek sağlaması ve sağlıklı iletişim kurmaları çok önemlidir. Örneğin, ergenlik dönemindeki bir çocuğun, arkadaşlarıyla yaşadığı bir sorunu paylaşması durumunda, ebeveynin onu yargılamadan dinlemesi, sorunun çözümüne yardımcı olması ve duygusal olarak desteklemesi çok önemlidir. Yüksek oranda stres ve kaygı yaşayan ergenlerin, psikolojik destek almaları gerekebilir.
Sonuç olarak, çocukların duygusal gelişimi, aile ilişkileri ve çevresel faktörler tarafından şekillendirilen karmaşık ve sürekli bir süreçtir. Ebeveynlerin, öğretmenlerin ve diğer yetişkinlerin, çocukların duygusal gelişimini desteklemek için duygusal zeka becerilerini geliştirmeleri ve sağlıklı iletişim kurmaları çok önemlidir. Bu sayede, çocuklar duygusal olarak sağlıklı bireyler olarak yetişebilir ve yaşamın zorluklarıyla daha kolay başa çıkabilirler.
Sağlıklı Aile İlişkilerinin Önemi
Çocukların duygusal sağlığı, gelişimlerinin her aşamasında kritik bir öneme sahiptir. Bu gelişimin en önemli temel taşlarından biri ise şüphesiz ki aile ilişkileridir. Sağlıklı ve destekleyici aile bağları, çocukların öz güvenini, sosyal becerilerini ve akademik başarılarını olumlu yönde etkilerken, olumsuz ve çatışmalı aile ortamları ise ciddi psikolojik sorunlara yol açabilir. Araştırmalar, güvenli ve sevgi dolu bir aile ortamında büyüyen çocukların daha yüksek öz saygıya sahip olduğunu, daha iyi stres yönetimi becerilerine sahip olduğunu ve daha sağlıklı ilişkiler kurabildiğini göstermektedir.
Sağlıklı aile ilişkilerinin en önemli unsurlarından biri, açık iletişimdir. Aile bireyleri arasında duygu ve düşüncelerin serbestçe ve saygılı bir şekilde ifade edilmesi, sorunların çözümünde ve birbirini anlamanın sağlanmasında hayati önem taşır. Çocukların duygularını ifade etme konusunda cesaretlendirilmesi ve onların sözlerinin dinlenmesi, kendilerini güvende ve değerli hissetmelerini sağlar. Örneğin, çocukların günlük yaşantılarını paylaşabilecekleri, sorunlarını anlatabilecekleri ve fikirlerini söyleyebilecekleri bir ortam yaratmak, sağlıklı iletişimin temelini oluşturur. Bunun aksine, iletişimin sınırlı olduğu ve duyguların bastırıldığı ailelerde çocuklar kendilerini yalnız ve anlaşılamamış hissedebilirler.
Aile içindeki sevgi, şefkat ve destek de çocukların duygusal sağlığı için olmazsa olmazlardandır. Sıcak ve kabul edici bir aile ortamı, çocukların kendilerini güvende ve sevildiğini hissetmelerini sağlar. Çocukların başarılarını kutlamak, hatalarından ders çıkarma konusunda yardımcı olmak ve zor zamanlarında destek olmak, öz güvenlerinin gelişmesi ve dirençlerinin artması için çok önemlidir. Bir çalışmada, sevgi dolu bir aile ortamında büyüyen çocukların %80’inin daha yüksek öz güven seviyelerine sahip olduğu gösterilmiştir. Bunun aksine, ihmal ve istismara maruz kalan çocuklar genellikle düşük öz saygı, depresyon ve kaygı gibi sorunlarla karşı karşıya kalırlar.
Ortak zaman geçirmek de sağlıklı aile ilişkilerinin önemli bir parçasıdır. Ailece yapılan aktiviteler, aile bireylerinin birbirlerini daha iyi tanımalarını, bağlarını güçlendirmelerini ve birlikte kaliteli zaman geçirmelerini sağlar. Örneğin, akşam yemeklerinde bir araya gelmek, hafta sonları birlikte doğa yürüyüşleri yapmak veya oyunlar oynamak, aile bağlarını kuvvetlendiren ve pozitif bir aile ortamı yaratmaya yardımcı olan etkinliklerdir. Düzenli olarak birlikte zaman geçirmek, çocukların aileye ait olduğunu hissetmelerini ve aidiyet duygusu geliştirmelerini sağlar.
Sonuç olarak, sağlıklı aile ilişkileri çocukların duygusal sağlığı için olmazsa olmazdır. Aile bireyleri arasındaki açık iletişim, sevgi, destek ve birlikte zaman geçirmek, çocukların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini ve hayata daha güçlü bir şekilde ayak basmalarını sağlar. Ebeveynler ve aile bireyleri, çocuklarının duygusal sağlığını desteklemek için bu faktörlere önem vermeli ve sağlıklı aile ilişkileri kurmak için çaba göstermelidirler. Unutulmamalıdır ki, güçlü aile bağları, çocukların gelecekteki başarılarının ve mutluluklarının temelini oluşturur.
Ebeveyn-Çocuk İletişimi Teknikleri
Sağlıklı bir ebeveyn-çocuk iletişimi, çocuğun duygusal, sosyal ve bilişsel gelişiminin temel taşlarından biridir. Etkin iletişim, çocuğun kendisini güvenli ve sevilmiş hissetmesini sağlar, özsaygısını geliştirir ve sorunları çözme becerisini artırır. Ancak, günümüzün hızlı yaşam temposu ve artan stres seviyeleri, ebeveynlerin çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmelerini ve etkili iletişim kurmalarını zorlaştırabilir. Bu nedenle, etkili iletişim tekniklerini öğrenmek ve uygulamak son derece önemlidir.
Araştırmalar, etkin iletişimin çocukların akademik başarıları, sosyal uyumları ve ruh sağlığı üzerinde olumlu etkiler gösterdiğini ortaya koymaktadır. Örneğin, Amerikan Psikoloji Birliği’nin yaptığı bir çalışmada, ebeveynleriyle sıcak ve destekleyici bir ilişkiye sahip çocukların, akranlarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurdukları ve daha az davranış sorunları yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu durum, duygusal olarak sağlıklı bir aile ortamının önemini vurgular.
Etkin iletişim teknikleri arasında aktif dinleme, empati kurma, açık ve net iletişim kurma, olumlu geri bildirimde bulunma ve sınır koyma yer alır. Aktif dinleme, çocuğun söylediklerini dikkatle dinlemek, göz teması kurmak ve anladığınızı doğrulamak anlamına gelir. Örneğin, çocuğunuz bir problemden bahsediyorsa, onu yargılamadan dinlemek ve Anlıyorum, üzgün hissediyorsun gibi cümlelerle duygularını doğrulamak önemlidir. Empati kurmak ise çocuğun bakış açısını anlamaya ve duygularını paylaşmaya çalışmayı gerektirir.
Açık ve net iletişim, çocuğun anlayabileceği bir dil kullanmayı ve duygularınızı açıkça ifade etmeyi içerir. Karmaşık cümlelerden kaçınmak ve çocuğun yaşına uygun bir dil kullanmak önemlidir. Olumlu geri bildirim, çocuğun olumlu davranışlarını takdir etmenizi ve onları güçlendirmenizi sağlar. Örneğin, Odanı çok güzel topladın, ellerine sağlık! gibi övgüler çocuğun öz güvenini artırır. Sınır koyma ise çocuğun davranışlarını düzenlemek ve güvenli bir ortam sağlamak için gereklidir. Sınırlar net, tutarlı ve çocuğun yaşına uygun olmalıdır.
Ebeveynlerin iletişim becerilerini geliştirmek için çeşitli kaynaklardan yararlanabilirler. Ebeveynlik eğitimi kursları, danışmanlık hizmetleri ve kitaplar, etkin iletişim teknikleri hakkında bilgi edinme ve uygulamalarını geliştirme konusunda yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, ebeveyn-çocuk iletişimi sürekli bir öğrenme ve geliştirme sürecidir. Sabır, anlayış ve sürekli çaba, sağlıklı ve güçlü bir aile bağının oluşmasını sağlar.
Duygusal Sorunların Belirtileri
Çocukların duygusal sağlıkları, genel refah ve gelişimleri için oldukça önemlidir. Aile ilişkileri ise bu sağlıklı gelişimde kilit bir rol oynar. Ancak, çeşitli faktörler nedeniyle çocuklar duygusal sorunlar yaşayabilirler. Bu sorunların erken teşhisi ve müdahalesi, çocuğun gelecekteki ruh sağlığı için kritik öneme sahiptir. Erken tanı, uygun destek ve tedavi seçeneklerinin sunulmasını sağlar.
Çocuklarda duygusal sorunların belirtileri, yaş ve kişilik özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bazı belirtiler genel ve yaygınken, bazıları daha özgül olabilir. Örneğin, küçük bir çocuk sürekli ağlama veya huzursuzluk gösterebilirken, bir ergen çekilme, öfke nöbetleri veya kendini yaralama davranışları sergileyebilir. Bu belirtilerin şiddeti ve süresi de önemli bir göstergedir. Sürekli ve şiddetli belirtiler, profesyonel yardım alınması gerektiğini işaret eder.
Okul öncesi çocuklarda sık görülen belirtiler arasında aşırı kaygı, uyku sorunları, iştahsızlık veya aşırı yemek yeme, tuvalet eğitimi sorunları ve ayrılık kaygısı yer alabilir. Örneğin, bir çocuk anaokuluna gitmek istemeyebilir veya anne-babasından ayrılmak için aşırı derecede mücadele edebilir. Bu durum, çocuğun güvenli bir bağlanma kuramadığını veya aşırı kaygı yaşadığını gösterebilir.
Okul çağındaki çocuklarda ise akademik performansta düşüş, sosyal izolasyon, arkadaşlık sorunları, öfke patlamaları ve depresyon belirtileri (örneğin, umutsuzluk, mutsuzluk, ilgi kaybı) gözlemlenebilir. Bir araştırmaya göre, okul çağındaki çocukların %10-20’si kaygı bozukluğu yaşamaktadır. Bu çocuklar derslerde zorlanabilir, arkadaşlarıyla iletişim kuramayabilir veya sürekli endişeli olabilirler.
Ergenlerde ise duygusal sorunların belirtileri daha da karmaşıklaşabilir. Depresyon, anksiyete, özsaygı problemi, madde kullanımı, kendini yaralama ve intihar düşünceleri gibi ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. Ergenlik dönemindeki hormonal değişiklikler ve sosyal baskılar, bu sorunların gelişmesine katkıda bulunabilir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 10-19 yaş arası gençlerin %13’ü depresyon yaşıyor.
Bu belirtilerden herhangi birini gözlemleyen ebeveynler, çocuğun durumunu değerlendirmek için bir psikolog veya psikiyatrist ile görüşmelidir. Erken müdahale, çocuğun duygusal sağlığını korumak ve gelecekteki sorunları önlemek için çok önemlidir. Aile terapisi, bilişsel davranışçı terapi veya ilaç tedavisi gibi farklı tedavi yöntemleri mevcuttur. Unutmayın, çocuğunuzun duygusal sağlığı, onun genel refahı için çok önemlidir.
Aile Terapisi ve Destek Sistemleri
Çocukların duygusal sağlığı, büyük ölçüde aile içinde yaşadıkları ilişkilerden etkilenir. Sağlıklı bir aile ortamı, çocuğun güvenli bir şekilde büyümesini, öz güvenini geliştirmesini ve sağlıklı duygusal düzenleme mekanizmaları geliştirmesini sağlar. Ancak, aile içindeki sorunlar, çatışmalar, travmatik olaylar veya yetersiz iletişim, çocuğun duygusal gelişimini olumsuz etkileyerek kaygı, depresyon, davranış sorunları gibi çeşitli problemlere yol açabilir. Bu noktada aile terapisi ve destek sistemleri, çocuğun ve ailenin iyiliği için hayati önem taşır.
Aile terapisi, ailenin tamamını içeren bir tedavi yöntemidir. Amaç, aile üyeleri arasındaki iletişimi iyileştirmek, çatışmaları çözmek, rolleri yeniden tanımlamak ve aile dinamiklerini daha sağlıklı bir şekilde yapılandırmaktır. Terapist, ailenin her bir üyesinin bakış açısını anlamaya çalışır ve aile üyelerinin birbirleriyle daha etkili bir şekilde iletişim kurmalarına yardımcı olacak beceriler kazandırarak, sorunların çözümüne odaklanır. Örneğin, sürekli kavga eden ebeveynlerin çocukları üzerindeki negatif etkisini azaltmak için iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olunur. Bunun yanı sıra, çocuğun davranış sorunlarının altında yatan aile dinamiklerini anlamak ve bu sorunlara aile içinde çözüm üretmek hedeflenir.
Destek sistemleri ise, aile terapisi sürecinin tamamlayıcısıdır. Bunlar, ailelere çeşitli kaynaklar ve hizmetler sunan kurumları, örneğin, sosyal hizmetler, psikolojik danışmanlık merkezleri, eğitim kurumları ve destek gruplarını içerir. Bu sistemler, ailelere sadece terapi desteği sağlamakla kalmaz, aynı zamanda eğitim, danışmanlık ve pratik destek de sunarak ailenin kapasitesini güçlendirir. Örneğin, ebeveynlere çocuk yetiştirme konusunda eğitim veren programlar veya çocukların özel ihtiyaçlarına yönelik destek hizmetleri, ailenin çocuklarının ihtiyaçlarını daha iyi karşılamasına yardımcı olabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, çocuk ve ergenlerde ruhsal sağlık sorunlarının yaygınlığı oldukça yüksektir. Erken müdahale ve uygun destekler ile bu sorunların etkileri azaltılabilir. Aile terapisi ve destek sistemlerinin etkili kullanımı, çocukların duygusal sağlığını korumak ve geliştirmek için oldukça önemlidir. Çocukların sağlıklı bir şekilde büyümeleri için, ailelerin ihtiyaç duydukları desteğe erişimlerinin sağlanması ve farkındalık yaratılması elzemdir. Bu sayede, daha sağlıklı aile yapılarının oluşması ve çocukların daha güvenli ve destekleyici bir ortamda büyümeleri sağlanabilir.
Sonuç olarak, çocukların duygusal sağlığı, aile ilişkilerinin kalitesiyle doğrudan bağlantılıdır. Aile terapisi ve destek sistemleri, ailelerin karşılaştıkları zorlukları aşmalarına ve çocuklarının sağlıklı bir şekilde gelişmelerine yardımcı olmak için önemli araçlardır. Erken müdahale ve sürekli destek, çocukların gelecekteki ruhsal sağlıklarını korumada kritik rol oynar.
Bu çalışma, çocuklarda duygusal sağlık ile aile ilişkileri arasındaki karmaşık ve karşılıklı ilişkiyi incelemiştir. Araştırma bulguları, sağlıklı ve destekleyici aile ortamlarının çocukların duygusal gelişiminde hayati bir rol oynadığını güçlü bir şekilde desteklemektedir. Güvenli bağlanma, açık iletişim ve duygusal destek gibi faktörlerin, çocukların öz güven, öz saygı ve duygusal düzenleme becerilerini olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Aksine, çatışmalı, ihmalci veya istismarcı aile ortamlarının çocukların duygusal sağlığını olumsuz etkileyerek anksiyete, depresyon ve davranış sorunları gibi sorunlara yol açabileceği tespit edilmiştir.
Çalışma kapsamında incelenen çeşitli faktörler arasında aile yapısı, ebeveynlerin ruh sağlığı ve aile içi iletişim tarzının önemi vurgulanmıştır. Özellikle ebeveynlerin kendi duygusal sağlıkları ve çocuklarıyla kurdukları iletişim kalitesi, çocukların duygusal gelişimini doğrudan etkilemektedir. Ebeveyn eğitimi ve aile terapisi gibi müdahalelerin, aile ilişkilerini güçlendirerek çocukların duygusal sağlığını iyileştirmede etkili olabileceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca, okul öncesi dönemden itibaren uygulanacak duygusal zekâ eğitimi programlarının, çocukların duygusal becerilerini geliştirerek gelecekteki ruhsal sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli bir rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Gelecek araştırmalar, farklı sosyo-kültürel bağlamlarda aile ilişkilerinin çocukların duygusal sağlığı üzerindeki etkisini daha ayrıntılı olarak incelemelidir. Teknoloji kullanımının aile dinamikleri ve çocukların duygusal sağlığı üzerindeki etkisi de önemli bir araştırma alanıdır. Ayrıca, erken müdahale programlarının etkinliği ve uzun vadeli etkileri daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu alanda yapılan çalışmaların artması, çocukların duygusal refahını desteklemek ve ruhsal sağlık sorunlarını önlemek için daha etkili stratejiler geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, çocukların duygusal sağlığının geliştirilmesi için ailelerin güçlü bir rolü vardır. Destekleyici, sevgi dolu ve sağlıklı bir aile ortamı yaratmak, çocukların duygusal ve sosyal gelişimleri için olmazsa olmazdır. Gelecekte, ailelere yönelik destek programlarının artması ve çocukların duygusal zekâsını geliştiren eğitim programlarının yaygınlaştırılması, daha sağlıklı ve mutlu nesiller yetiştirmemize yardımcı olacaktır. Bu, hem bireysel düzeyde hem de toplum düzeyinde uzun vadeli olumlu sonuçlar doğuracaktır.